18 Ekim 2009 Pazar

Zuzu



Yaklaşık 3,5 sene önce kliniğe bırakıldı Zuzu. Jale hanım onu perişan halde sokakta bulmuştu. Henüz 1 yaşında bile değildi. Belli ki evden atılmıştı. Jale hanımın eşi istemediği için onu barındıramıyordu. Ona bir yuva buluruz umuduyla bize getirmişti.
Pek gönülsüzdük ilk başlarda açıkçası. yine de ilanlarıma cevap veren 2 kişi çıktı. ama çeşitli bahanelerle tekrar geri döndü Zuzu. Bağlanmamaya çalışıyorduk. Gece gündüz klinikte kalıyordu. Yine de şikayet etmiyor, asla çıkıp gitmeye yeltenmiyor, hatta kliniğe gelen annesiz bebek kedilere bakıcılık yapıyordu.
Kliniğin yakınında oturan üniversite öğrencisi Funda gelir gider sever olmuştu onu. Sonunda dayanamadı evine aldı. Belli ki Zuzu 'da çok sevmişti onu mutluydu. Ne zaman tuvalet için sokağa çıksa mutlaka çekiştire çekiştire kliniğe uğrar bize sevgi gösterisinde bulunur öyle giderdi.
Bu mutluluk 1 sene sürdü. Funda'nın şartları değişince Zuzu tekrar kliniğe döndü. Bu zaman içinde biz de oldukça alışmıştık ona.
Ve benim söylemeye cesaret edemediğim sözcükler babasının ağzından döküldü " daha fazla ısrar etmeyelim, anlaşılan Zuzu bizim kısmetimiz"
Böylece bir de köpüş oğlumuz geldi eve. Eve dediysek o bir işadamı. Sabah  kliniğe gider orada vazifesi var, -Halkla ilişkiler müdürü-. Geleni karşılar gideni uğurlar, hanımefendi köpeklere ayrıca alaka gösterir :). Akşam da tıpış tıpış eve gelir :)
Bu arada eli boş gemedi tabii ki Zuzucuk. Onun eve gelmesinden 2 ay sonra 1,5 senedir beklediğimiz haberi aldık kızımız geliyordu!! :)

16 Ekim 2009 Cuma

Kedilerim


Annemde çok severdi kedileri, dolayısıyla evde hep bir kedi olmuştur. Ama eskiden değişik bir sistem vardı evde. Bahçeli olduğu için evler kediler canları isteyince çıkar, canları isteyince gelirlerdi. Bazen günlerce, haftalarca dönmezlerdi. Bazen hiç dönmezlerdi...

Sorgulamazdık... Gidenin yerine bir sabah kapıyı açtığımızda "ben geldiiiim" diye kocaman gözlerle bakan minik bir kedi gelmiş olurdu. İçeri buyur edilirdi hemen. Böyle bir sirkülasyon içinde geçerdi günler. Kedi maması bilmezdik o zamanlar . Evde ne pişmişse içine ekmek doğranır kedinin tabağına dökülür ve onun tarafından afiyetle yenirdi. Aşı falan bilmezdik. Enseye damlatılan pire damlaları yoktu o zamanlar ama gariptir pirelendiğimizi bilmem hiç.
İçparazit(kist) aşısı da yoktu tabii (şimdi 3 ayda 1 yaptırdığımız) Ama yine gariptir ki bu şartlar altında doğup büyüyen ben hiç parazit almamışım onlardan ki toksoplazmam hala negatif. (bu pek iyi birşey değil . Çünkü bir kez geçirince kişi bağışıklık kazanıyor oysa benim bu bağışıklığım olmadığından gebeliklerimde extra dikkat etmem gerekti.)

İşte böyle yaşarken ,bahçeli evimiz satıldı ve ben apartman dairesine taşındım.

Bir süre kedisiz bir hayatım oldu.

Derken .. Annemin hastalığının son zamanlarında bir şekilde ; bu topal, bunlar öksüz, bu kör.... evin içinde 6 minik kedi oluverdi.

Onlar geldi , annem vefat etti..... Kedilerin bana niçin gönderildiğini anladım. Çünkü akşamları beni o boş eve götüren , hayata bağlanmamı sağlayan sorumluluklarım , dört ayaklı çocuklarım olmasaydı o içimdeki boşluğu nasıl dolduracaktım?

bebişler büyüdükçe birarada yaşamak zorlaştı. Bir de eve son gelen kör kedimiz Fıstık nedense diğer kafadarlar tarafından kabul edilmedi.

Hal böyle olunca, ev satıldı ve dubleks eve çıkıldı.

Şimdi 5 afacan üst katta kendileri için ayrılan bölümde özgürce yaşamakta, kör Fıstık'sa alt katta bizimle.

Artık 8 yaşına girdiler . Biz insanlarla kıyaslarsak orta yaşın üzerindeler.